3. kısım
Kapı zili çaldı. Seçil Serpil, dingince kapıya doğru yürüdü ve monitörü açtı. Sevil ve Çiğdem gelmişlerdi. Düğmeye bastıktan sonra; kapıyı açtı ve dışarı çıktı. "Ne o, bayanlar? Mola akşamı mı yapıyorsunuz?" İki kadın, hızlı adımlarla, Seçil'in yanına vardılar. "Bayan Ağtunç, bu akşam da evde yok. Biz de, düşündük ki; direnişe gidebiliriz. Siz de, gelmek ister misiniz?" Bu sırada, kapıdan içeri girmişlerdi. Bigün de, onlara doğru yaklaşıyordu. "Ne duydum? Direnişe mi gidiyoruz?" "Gelmek istediğiniz görüyorum, Bayan Boğa; doğru mu anladım?" "Neden olmasın? Bir değişiklik olur. Sen, gerçekten de istiyor musun, Sevil?" Sevil, önce Seçil Serpil'e baktı; o, istekli gözüküyrdu. "Çoğunluk, karar verdiğine göre; bana, katılmak kalır." Anlamlı bir gülümseme eşliğinde; iki yumruğunu, önünde salladı. "Peki; tam olarak; nereye gideceğiz?" diye sordu Seçil. Önce, her ağızdan bir şeyler çıktı. "Kuzeydoğu girişine," dedi Sevil. "Bize de açıklar mısınız?" diye yakındı Çiğdem. "Kuzeydoğu yönü, aslında; bir çatalağzıdır," dedi Bigün. "Anayol, doğrudan il oltağına giderken; biraz sağda kalan yön ise, doğrudan ilçemizin oltağına gidiyor." "Yâni; orada da mı iki seçeneğimiz var?" diye sordu Seçil. "Hele; bi yola çıkalım!" dedi Bigün. "Durun! Hun da, bizimle gelsin." Sakonun ortasına doğru seslendi: "Hun? Nerdesin?" Hun, bir koltuğun kolçağının arasından, minik başını uzattı. "Hauğ," dedi sevimlice. "Dışarı çıkıyoruz," dedi Bigün. "Sen de, bizimle geliyorsun." Hun, hızlıca koltuktan aşağıya fırladı. Bir ara, kendi ekseninde dönerek; gürültülüce, ardı-ardına havladı.
***
Direnişçiler, Alazköy kentini; gerçekten de kuşatmışlardı; dağ-orman-bahçe-tarla tanımıyorlardı! Bütün Alazköy, en ufak aralık bırakılmaksızın; çember içine alınmıştı! Pek-çok kadın, Gizem'in giysisine benzer kılıklar kuşanmış; Ulualp'ın maskesinin ve gözlüğünün, birer taklidini takınmışlardı. Hava, biraz kapalı olduğu için; kimileri, elfenerlerini yakmaya başlamıştı. İki kafadar Tanıl ve Kevork; nasıl olduğunu anlamadan; mezrâlardaki ik tümsek ile mezrâ ırmağı arasındaki ormanlık yamaçta, kalakalmışlardı. Üstüne üstlük; iki yakışıklı ve karizmatik erkeği; çeşitli kadınlar çevrelemişti! Flört etmeye açık olsalardı; bu kadar ilgi toplamazlardı! Kadınlar ise; hem direnişin; hem de, iki karizmatik dostun getirdiği heyecânla; çılgına dönmüşlerdi! Kevork, kaygılar içerisinde; Tanıl'ın kulağına yaklaştı. Biz, buraya; nereden geldik! Kurtulmanın, yollarını ara, dostum. Daralmaya başladım!" Tanıl güldü. "En azından; kadınların ilgi odağı olabilecek kadar; karizmatik ve yakışıklı olduğunu düşün; ve mutlu ol." "Evden uzak olduğumuz için; Bay Tankut, ne diyecek? O durumda da, kaygılıyım." Tanıl, bu kez biraz dahâ sesli güldü. "Bayan Ağtunç, ne diyecekse; Bay Tankut da, aynısını diyecek." Bu kez, Kevork da güldü. "Alazköy'e geldikten sonra; Bayan Ağtunç'u, tanıyamaz oldum." "Aynen öyle, değerli dostum; aynen öyle. Alazköy'de, dostluk var; sevgi var; alk var; tutku var; yaşam var!" Kevork, yine Tanıl'ın kulağına yaklaştı. "Alk demişken; aramızda kalsın, dostum; bir-kaç kadınla, aynı ânda sevişmeye, ne derdin?" Tanıl, gülümseme eşliğinde, Kevork'a baktı. "'Sırası değil!' derdim. Yoksa; sen mi, o türden düşüncelerin ardındasın?" "Yok, dostum; yok. Ben, boyuneğer kadınları severim; öyle birisini de, dahâ yeni buldum." "Bigün'ü, hiç bu kadar mutlu görmemiştim; biliyor musun? Sâyende; mutlu. İyi ki; varsın." "Bigün'ü, o derece mi seversin?" "Hem de çok, güzel dostum; çok severim onu." "Siz, ne fısıldaşıyorsunuz orda?" diye sordu bir kadın. "Bu kadar kadınla çevrilisiniz; hâlâ erkek dostluklarıyla uğraşıyorsunuz!" Diğer kadınlar, hiç durur mu? Önlar da, beriki kadın gibi; kargaşaya giriştiler! Hiç birisi bile, birazcık kıskançlık sergilemiyordu! Tanıl, sağyanında ve olan sürekli kendisine sarkıtan ve ona sarılan Alazköylü Ulualp kılıklı kadına döndü. "Sen, o kadar çirkin misin ki; o maskeyi takıyorsun?" Kadın, maskesini, güçlükle çıkardı; sıfır makyajlı yüzü; gerçekten de gözalıcıydı. Gülückler eşliğinde, "Şimdi üzüldün mü?" diye sordu. Kevork, neredeyse kahkahâ derecesinde güldü. O güzel kadının sağındaki başka bir kadın, güzelin kulağına; bir şeyler fısıldady; gizellik ise, kaygıyla dinledi. Ve arkadaşına, dik-dik baktı. "Hanımlar!" dedi Kevork yüksek sesle. "Üçüncü kişilerin yanınjda; ancak zerâfetle mırıldanabilirsiniz. Ama ağzı, elle kapayarak; fısıldaşılmaz; bu tavır, bir hanımefendiye yakışmaz." Ama o güzel kadın, özür diledi. "Arkadaşım, bana; çok ilginç bir şey söyledi," derken; dikkatliice ve dikizlercesine; Tanıl'a baktı. Yine arkadaşına dönüdü. "Tekin misin?" diye sordu. "Hem de, adım gibi!" dedi arkadaşı. "Baloda, sevgilisiyle birlikte; yüzlerce görseli alındı. Bir sürü haberlerde ve çeşitli araağ ortamlarında yayınlandı." Güzellik, "Doğru mu?" diye sordu. Alacakaranlıkta bile parlayan alagözlerle bakışlarından; biraz üzgün olduğü gözüküyordu. "Hem de kendisi, ömrümün kadınıdır. O güzel balo gününde, sonunda kavuşabildik. Onu, en az dört yıl boyunca; büyük özlemle bekledim." "Kaç yaşındasın, küçük hanım?" diye sordu Kevork. Güzellik, biraxcık şaşırdı. "Yirmisekiz. Niye sordun?" "Anladığım kadarıyla; Aşlazköy'de yaşamıyorsun." "Hâyır; buralı değilim. Sırf tâtil için geldim. Karam Otel'de kalıyorum." İki erkek, karşılıklı bakıştılar. "Niye bakıyorsunuz öyle?" diye sordu güzellik. "Karam Otel'de kalıyorsan; pek de tuzlu olmalısın," diye saptadı Tanıl. "Zengin değilim," dedi güzellik. "Ama ülkemizin, en çok kazanan fotomodellerindeen biriyim." "Kusurumuza bakma, güzellik," dedi Kevork. "Ama bizim, magazin haberlerine; süre ayırma lüksümüz yok." "Beni, makyajlı görseniz; kesinlikle tanırsınız." Tanıl, Kevork'a baktı. "Vay-vay! Özgüvene bak!" Güzelliğe döndü. "Demek ki; bu güzel yüzü, makyajla kirletiyorsun. Ne gerek var?" "Çalışırken, makyaj yapmanın; olumlu yanları da var. Örneğin; sokakta, kolayca tanınmıyorum." Çevresine baktı. "Bu insanlardan yüzlercesi gördü beni. Hiç kimse tanıyamadı." Başını, hafifçe iki yana salladı. "Yâhû; bu konuya, nerden geldik?" "Açıklayayım," dedi Tanıl. "Eğer Aşlazköy'de; baban olabilecek yaştaki bir herifle flörtleşirsen; otelden, çıkışını verirler!" Güzellik şaşırdı. "Gerçek mi? İnanamıyorum! Oysa ben; olgun erkekleri severim; hem de çok!" "Yâni sübyâncılığa, olanak sağlıyorsun!" dedi Kevork; gülümsemiyordu. "Yâhû; ben, çocuk muyum?" "Değilsin," dedi Kevork. "Ama şöyle düşün; seninle sevişen bir erkek, bir sonrasında; senden bir yaş küçük biriyle sevişir. Ne de olsa; arada, pek fark yok. Ve hemen sonrasında; bir yaş dahâ küçük biriyle sevişir. Ne de olsa; arada, pek fark yok. Ve bunu, böylece sürdürür-gider. Nereye kadar?" "Abartmıyor musun?" diye sordu güzellik. Ama güzel gözlerinde, bir tedirginlik vardı. "Hâyır; abartmıyor," dedi Tanıl. "Öyle bir herif; sonuna kadar gider. Ve şu dostum da; sonuna kadar halkı." Biraz düşündü. "Ben bile; senin için, çok yaşlıyım." "Kaç yaşındasın?" "Otuzdokuz." Güzelliğin, gözleri parladı! "Erkekliğin doruğu!" "Hey-hey-hey! Ben de buradayım!" dedi Kevork, gülme eşliğinde. "Elbet buradasın!" dedi güzellik. "Senin erkeklik kalitenden, kuşkulanan kim? Ayrıca; palabıyık da, korkunç yakışmış. Bu arkadaşın; erginliğin başındadır; sen ise, tam da ortasındasın.
Kevork öksürüksedi. "Bu, sırf bir iltifât mıydı?" "Ne münâsebet! İltifât değil; gerçek." Güzellik, çıldırtıcı derecede kadınsı bakışlarıyla; Kevork'u, soyup-giydiriyordu! 
***
Öykünün tüm kısımları
- 10. kısım
- 9. kısım
- 8. kısım
- 7. kısım
- 6. kısım
- 5. kısım
- 4. kısım
- 3. kısım
- 2. kısım
- 1. kısım
Tüm Bölümler
14. bölüm: Konumdeviriş! (2) (Hazırlanıyor)
13. bölüm: Konumdeviriş! (1)
12. bölüm: "Yasalar, her şeyden üstündür!"
11. bölüm: Tepetaklak!
10. bölüm: Kutluluklar ola!
9. bölüm: Mutlu başlangıçlar!
8. bölüm: Kara sevdâmsın sen!
7. bölüm: Öleceğim özleminle!
6. bölüm: "Seni seviyorum!"
5. bölüm: İncelemek ve araştırmak! (2)
4. bölüm: İncelemek ve araştırmak! (1)
3. bölüm: "Ben, kimim?"
2. bölüm: Araştır ve bul!
1. bölüm: Aradık ve bulduk!
|